Bir Zamanlar Anadolu’ da: Otopsi Sahnesinden Modern Tıbba Gönderme…

Standard

bir zamanlar anadolu daYılmaz Erdoğan, Taner Birsel ve Muhammet Uzuner’in başrollerini paylaştığı Bir Zamanlar Anadolu‘da filmi, Anadolu’nun ücra bir kasabasında gerçekleşen cinayeti çözmeye çalışırken yolları kesişen bir doktor, savcı ve polis arasındaki  hiyerarşik ilişkiye ve bürokratik rollere dikkat çekiyor. Bu üç kamu görevlisi arasındaki iktidar ilişkisi mesleksel uzmanlaşma alanlarına göre değişiklik gösteriyor. Cesedin bulunması sürecinde iktidar komiserdeyken, ceset bulunduğu anda olay yeri raporunun yazılması sürecinde savcıya geçiyor. Cesetle ilgili tıbbi verilerin oluşturulması sürecinde ise doktor iktidar elde ediyor. Bütün bu ilişkiler içinde özellikle otopsi sahnesinin tıp içi hiyerarşiyi gözler önüne sermesi bakımından dikkate değer olduğunu düşünüyorum bu nedenle bu sahne üzerinden bir modern tıp eleştirisi yazmak yerinde olacaktır diye düşünüyorum.

Continue reading

Reha Erdem’ in Kosmos’ u Nietzsche’ nin Hükümran İnsanı mı ?

Standard

kosmosReha Erdem’in yönetmenliğini yaptığı Kosmos filmi Kars’ ta bir kasabada geçer. Dağlardan ağlayarak ve garip sesler çıkartarak gelen Kosmos filmin başkarakteri, yönetmene göre ise inançsız dünyada olması gereken bir kahramandır. Kasabaya gelir gelmez nehirde boğulan bir çocuğa yaşam vermesi kasaba halkı tarafından kendisine kutsal anlamlar yüklenmesine sebep olur. Kosmos aslında fizikötesi yeteneklere sahiptir, filmin daha sonraki sahnelerinde de benzer şekilde kasaba halkına iyiliği dokunacaktır. Nefessiz kalana nefes olacak, ağrısı olanın ağrısını dindirecektir. Karakter yalnızca aşkı arayan ve önemseyen, çalışmak istemeyen tembel bir hırsızdır aynı zamanda. Reha Erdem Kosmos karakteri üzerinden “iyilik”, “kötülük”, “bilgelik”, “insan”, “hayvan” gibi dünyaya dair haller üzerine, Kars’ın sinematografik havasının da katkısıyla enteresan bir film ortaya çıkartmıştır. Enteresandır çünkü hem film sahneleri hem de başkarakter Kosmos Türkiye sineması genelinin dışında yer alır. Bana göre filmi ilginç kılan bir diğer noktada Reha Erdem’ in Kosmos karakteriyle Nietzsche’ nin “hükümran insan” tanımı arasındaki ilişkidir. Bir ahlak yıkıcı olarak Nietzsche çeşitli bireysel ahlak tanımları geliştiren bir düşünürdür ve bu bireylerden birisi de aşağıda ayrıntılandıracağımız “hükümran insan” dır.

Continue reading

Bir Reha Erdem filmi: “Beş Vakit” zamansız zamanın insanları…

Standard

reha erdem“Sabahları yüzüm hala duvara çevriliyken, penceredeki ağır perdelerin tepesinden gün ışığının rengini daha görmeden, havanın o gün nasıl olduğunu hemen anlardım. Bana bu konuda sabahın ilk sesleri bilgi verirdi; hava rutubetliyse, sesler bana boğularak, çarpılarak ulaşırdı; ferah buz gibi ve berrak sabahlardaysa, çınlayan boş havada sesler birer ok gibi titreşirdi (.)” Proust’un Kayıp Zamanın İzinde Mahpushane cildinde yaptığı bu betimleme Reha Erdem‘ in “Beş Vakit” filminin geçtiği mekana gönderme yapar gibidir. Çanakkale‘ de bir tepenin yamaçlarına kurulmuş küçük bir köyde geçen film mekansal algısı, insan, hayvan, doğa, kır yaşamı ve durağan bir zaman algısıyla Türkiye sinemasının önemli yapıtlarındandır.

Continue reading

Derviş Zaim sinemasında Michel Foucault ve Marquise de Sade esintisi…

Standard

derviş zaimSon dönem Türkiye sinemasının “enteresan” sayılabilecek yönetmenlerinden Derviş Zaim, iyinin, kötünün, ahl?kın, tanrısal olanla olmayanın iç içe girdiği filmlerinde, post yapısalcı felsefeden ve semiyotikten sonuna kadar beslenen bir anlatıma sahip, ayrıca filmlerinde gelenekle kurduğu ilişki yönetmeni son dönem Türkiye sineması içinde farklı bir yere taşıyor.

Cenneti Beklerken filminde Foucault’un iktidar kuramına atıf yaparken Nokta filminde Sade’ın Tanrıya Karşı Söylev’ini hatırlatan diyaloglar Derviş Zaim filmlerini farklı bir onun kadarda izlenir kılıyor.  Kelimeler ve Şeyler in birinci bölümünde Foucault  Velasquez’in Las Meninas tablosu üzerine bir değerlendirme yapar, ona göre bu tabloda herkesin bakışlarını yönelttiği yer kral ve kraliçenin yüzünün yansıdığı aynadır ve bu tablo asıl iktidarın onlarda olduğuna gönderme yapmaktadır, Hollanda resim sanatında asıl anlatılmak istenenin tablo içine yerleştirilen aynalarla dile getirildiği düşünüldüğünde Foucault’ya hak vermemek elde değil gibidir. Derviş Zaim’ in “Cenneti Beklerken” isimli filmi bu tablo ve Foucault’nun bu kitabına göndermeler içermektedir ki filmi bunu bilerek izlediğinizde bir dönem filmi olmanın ötesinde bir anlama geçmektedir…

Continue reading